Prof. Dr. Tarhan: “Olgunlaşma bir durak değildir, yolculuktur”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, büyüme ve olgunlaşma kavramlarını psikolojik bağlamda değerlendirdi. Kişinin hatalarından ders almasının en önemli olgunluk göstergelerinden biri olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tarhan, olgunlaşma sürecinin hayat boyu devam ettiğini belirterek; “Olgunlaşma bir durak değildir, yolculuktur.” dedi.
“Zihinsel ve duygusal gelişme dengeli gittiği zaman olgunluk ortaya çıkıyor”
Ruhsal anlamda büyümenin iki önemli ayağı olduğunu dile getiren Prof. Dr. Tarhan; “Bunlardan biri zihinsel diğeri duygusal olgunluktur. Fiziksel olgunluk vücudun yaş grubuna göre gelişmesi olduğu için o kolay ölçülebilir bir şey. Yaşa göre boy, kilo ölçülür, takip edilir. İnsanın ruhsal gelişimi dendiği zaman ise bunun bir zihinsel bir de duygusal boyutu var. Peki, zihinsel boyut nedir? Kişinin mantık, muhakeme, analiz, konuşma, hesaplama gibi akademik başarı ile ilgili yönleridir. Duygusal boyutu ise kişinin daha çok içsel başarıyla ilgili olan boyutudur. Biri dışsal kendini ispat etme, diğeri ise içsel gelişmeyle ilgilidir. Bu ikisi dengeli bir şekilde gittiği zaman olgunluk ortaya çıkıyor.” diye konuştu.
“Vizyon ve misyon tanımlarının ayrımını yapmalıyız”
Zihinsel olgunluğun ölçülebildiğini söyleyen Tarhan, “Kişinin zekası, girdiği testlerle ölçülebiliyor. Bizim eğitim sistemimiz şu anda zihinsel olgunluğu ölçüyor. Davranışsal olgunluğu ise ölçmüyor. Davranışsal olgunluğun içinde duygular var, kendini geliştirme var, değerler var, kendini geliştirmeyle ilgili amaç belirleme var. Mesela Konfüçyüs asırlar önce, ‘Yaradılıştaki amaçlarına hizmet eden insan olgun insandır.’ demiş. Bizim şirketlerde vizyon ve misyon çıkarılır mesela, o burada da geçerli. Vizyonda, kişinin hayatta olabileceğinin en iyisi olmaya çalışma var. Misyonda ise hayatta yapabileceğinin en iyisini yapma var. Biri hedefleri, biri idealleri gösteriyor. Vizyon stratejik düşünceyi, misyon ise daha çok profesyonel düşünceyi, yani ‘Şu anda ne yapmam lazım’, ‘En iyi ne yapabilirim?’i gösteriyor. İnsan bu dünyaya bir misyon için mi gelmiş yoksa rastgele yaşamak için mi gelmiş? Konfüçyüs’ün dediğine göre ilk başta vizyon ve misyon tanımlamasının ayrımını yapacağız.” ifadelerinde bulundu.
“İnsanda ölümden sonrasını düşünecek vizyon da olmalı”
Tarhan konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bir insan ‘beni inorganik maddeler yaptı.’ diye düşünüyorsa, ‘Toprağın altında zaten çürüyüp gideceğim.’ diyorsa, yaşam felsefesi buysa, vizyonu sadece ölüme kadardır. Ölümden sonrasıyla ilgili bir vizyon oluşturamamıştır. Halbuki insanda öyle duygular var ki… Konfüçyüs’ün ‘yaratılıştaki amaç’ dediği öyle şeyler var ki… Orada insan ölümden sonrasına açıklama getirir. İnsanlar ölmek istemiyor. Seksen yaşına geliyor, ‘Daha fazla nasıl yaşayabilirim?’ diyor. ‘Ölümsüzlüğe çare var mı?’, ‘Sonsuzluğun sonu var mı?’ diyor. Tolstoy’un dediği gibi, ‘Ölümün değiştiremeyeceği bir anlam olmalı.’ Bir insan bunları düşünemiyorsa vizyonu dardır.”
“Bu dönem, insanı amacına yönelik sorgulamaya götürdü”
Özellikle pandemiden sonra dünyada büyük bir yeniden düşünüp, yeniden değerlendirme, fabrika ayarlarına geri dönme isteği oluştuğunu belirten Tarhan; “Bu dönem, insanı amacına yönelik sorgulamaya da götürdü. Gençler için de bu geçerli. Gençlerin bunun farkına varması gerekiyor. Diyelim elinizde bir makine var. O makinenin verimli çalışması, üretken olması için fabrika ayarlarına uygun davranılmalıdır. Peki, onu en iyi kim bilir? Cihazın hangi durumlarda nasıl çalıştığını, arıza olduğu zaman nasıl giderileceğini en iyi kim bilir? Onu yapan, imar eden bilir. Aynı şey insan için de geçerlidir. Hatta şöyle meşhur bir hikâye var. Bilgisayarlar ilk çıktığında bilgisayar tamircisi çok azmış. Bir gün ABD’de çok ustalaşmış birisine bozulmuş bir bilgisayarı tamire getiriyorlar. Adam günlerce uğraşarak çalışmayan bilgisayarı tamir ediyor ve bilgisayar tekrar çalışmaya başlıyor. Onun üzerine adama ‘Borcumuz ne?’ diye soruyorlar. Adam, ‘Bin dolar elli cent’ diyor. Karşısındakiler şaşırıyorlar, ‘Tamam bin doları anladık da o elli cent ne oluyor?’ diye soruyorlar. Adam cevap olarak, ‘Elli cent oradaki bozulan parçanın parası, bin dolar ise (kafasını gösteriyor) bunun parası.’ diyor. Burada bir zihinsel olgunluk, ustalaşma ve tecrübe var. İnsan böyle bir varlıktır, mekanik bir varlık değildir. Descartes’in yanılgısı da ‘İnsan sadece mekanik bir varlıktır.’ dediği noktada başlıyor. Newton’dan etkilenerek bunu demişti ama şu anda 21. yüzyıl bize öğretti ki önce madde yok, önce soyut bilgi var, önce evrensel veri tabanı var. Ondan sonra madde oluşmuş. Madde sebep değil, sonuçtur.” diye konuştu.
“Olgunluk öğrenilen bir şeydir”
İdeal, olgun insanı tanımanın her yaş için farklı olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, “Her yaşın olgunluğu farklıdır. Ergenlik var, evlilik olgunluğu var, okul olgunluğu var… Bunların hepsi ayrı olgunluk türleridir. Olgunluk öğrenilen bir şeydir. Bedenimiz genetik kodlarına göre büyüyor. Hayvanlarda da davranışsal olgunluk genetik kodlarda yazılmıştır. Yeme, içme, üremeye göre kodlanmıştır. Meşhur hiyerarşideki gibi ihtiyaçlar piramidinde en tabanda yemek, içmek, üremek ihtiyacı vardır. İkinci olarak güven ihtiyacı, psikososyal ihtiyaçlar, üçüncü olarak ise sevme, sevilme ihtiyacı vardır. Daha sonra sosyal ihtiyaçlar ve kendini gerçekleştirme ihtiyacı gelir. Kendini gerçekleştirmek nedir? İnsan; yeme, içme, üremenin ötesinde bir varlıktır. O halde kendini gerçekleştirmek için insanın soyut hedeflerinin olması gereklidir. İnsan bunu fark ettikçe olgunlaşma basamaklarında ilerler. İnsan, ‘Ben artık otuz yaşına geldim, kırk yaşına geldim olgunlaştım.’ diyorsa o insan olgunlaşmamıştır. Olgunlaşma anlık bir durum değildir, hayat boyu süren bir süreçtir. O nedenle de olgunlaşma bir durak değildir, yolculuktur. Hayatın sonundaki durumdur. İnsanın son hali fabrikadaki toplam kalite gibidir, toplam kalite ölünce belli olur. Bir insan, ‘Ben olgunum, ben başarılıyım’ diyorsa kendini kandırıyordur. Onun için olgunluk dinamik bir süreçtir. Olgunluk yolunda her adım ilerlemektir. Kalite yolunda, mükemmel olma yolunda ilerlemektir. Bunu yakalamaktır. ‘Ben oldum, piştim, hamdım’ dediği zaman kişi artık orada durur, kaybeder, kaybetmeye başlar.” ifadelerinde bulundu.
“Hatadan ders almak olgun kişinin en büyük özelliğidir”
Yaşamdaki tecrübelerin, travmaların da olgunluğa etki ettiğini dile getiren Tarhan; “Hatadan ders almak zaten olgun kişinin en büyük özelliğidir. İnsan bir hatayla karşılaştığı zaman o hatayı ikinci defa yapmaz. Bu ortalama bir insandır. Oradan ders çıkartır ama akıllı insanlar ne yapar? Başkalarının hatalarından da ders alır, onlara karşı önlem alır ve o hatayı hiç yapmaz. Bu insanlar azınlıktadır. Çoğu insan aynı hatayı iki defa yapmaya yatkındır. Aynı hatayı üç kere, dört kere devamlı yapan kimselere Anadolu’da hödük derler. Bu kişiler burnunun doğrultusuna giden, aynı hatayı yine yapan tiplerdir. Onun için insanın hatalarından ders alması gereklidir. Bunun için kişinin deneme yanılma yoluna gitmek yerine mutlaka bu olaylardan ders alması gerekir. Bununla ilgili çok güzel bir hikâye var. Bir vezir, bir çerçeve yaptırmış ve kendine örnek olsun diye odasına asmış. Çerçevede ‘Yaptığın işin sonunu düşün’ yazıyormuş. Bu vezire düşmanları bir komplo kurmuşlar. Berbere, veziri tıraş ederken öldürmesi için rüşvet vermişler. Berber tam tıraş ederken çerçevedeki yazıyı okumuş ve ‘Sultanım ben size bir şey söyleyeceğim’ demiş. Böyle böyle bir oyun var diye anlatmış. ‘Ben sizin şu yazınızı okudum ve bu oyunu size anlatmak istiyorum’ demiş. ‘Beni inşallah bağışlarsınız’ demiş. Olayı anlatmış ve komplo bozulmuş. O yüzden insan bir ders alırken, karar verirken sonunu düşünmeli.” diye konuştu.
“Sonuç bilincini düşünmek önemli”
Kişinin kuralı kendine rehber edinmesi gerektiğini belirten Tarhan; “Olgun olmayan insanın yapmadığı şey budur. Biz buna ‘sonuç bilinci’ diyoruz. Özellikle gençler sadece bugünü düşünür, yarını düşünmez. Ama bir şeyi yaparken sonuç bilincini düşünmek önemli. Kişi, ‘Ben bunu yapıyorum ama yapmaya devam edersem beş sene sonra ne olacak?’ diye kendisine sormalı. Biz de bu konuda çalışıyoruz. Özellikle bağımlılık hastalarında ‘anı yaşa’ diye yanlış bir anlayış var. Halbuki onun, anı yaşaması değil anda yaşaması gerekli. Anı yaşayıp vur patlasın, çal oynasın bir hayat sürüyorlar. Albert Einstein bir gün böyle bir grup görüp onları seyretmiş ve şöyle söylemiş; ‘Bu insanlara koca bir beyine lüzum yok ki, omurga yeterdi onlara.’ Oysa yaşamın amacı bu değil. Soyut düşünmek, anlam arayışında olmak gerekir.” dedi.
“Kişi sorumluluklarını düşünürse vizyonunu doğru kurar”
Sadece kendine faydalı olmayı düşünen insanların bencil olduğunu ifade eden Tarhan; “Bu kişinin içinde yaşadığı, onu yetiştiren topluma karşı sorumlulukları yok mu? Ailesine karşı, vatanına karşı, milletine karşı, yaratısına karşı sorumlulukları yok mu? Bir insan bu sorumlulukları da düşünürse vizyonunu doğru kurar. Ama sadece kendi çıkarını düşünürse ki kapitalist sistem maalesef bunu öğretiyor. 20. yüzyılı kasıp kavuran varoluşçu felsefe sistemi var. Bu felsefede, insanın yaratıcı faaliyetinin, özgür düşünmesi ve bencil olmasından kaynaklandığı söyleniyor. Bunu felsefe olarak savunuyorlar. Özgür düşünce doğru ama bencil olması ayağı çok yanlıştır. Bu felsefeyi eleştirenlerden mesela Sigmund Freud, ‘İnsanın yaratıcı faaliyeti haz peşinde koşmasıdır.’ demiştir. Genelleme yapılmıştır. Modern psikolojinin kurucularından Alfred Adler de, ‘İnsanın yaratıcı faaliyeti, kendi üstünlüğünü göstermektedir’ demiştir. Bu da insanı narsisizme teşvik ediyor. Viktor Frankl ve Konfüçyüs, ‘Anlam arayışıdır.’ derken, Sokrates, ‘Anlam arayışıdır.’ diyor ve ekliyor ‘Hayatın amacı erdem peşinde koşmaktır.’ Aristo ise, ‘Hayatın amacı erdem peşinde koşmak değildir, zevkleri tatmin etmektir.’ diyerek insanın bencilleşme sürecini başlatıyor. Hatta aristokrat sınıfı oluşturuyor. Hayvanlarla kölelerin eşit olduğunu söylüyor. İkisine de her türlü muamele yapılabileceğini söylüyor, efendi-köle ilişkisini yasallaştırıyor. Böylece insanlık Aristo ile birlikte bozulmaya başlıyor. Eflatun da Sokrates’i izliyor. Hatta Eflatun’un mağara alegorisi vardır. Mağarada yaşayan bir insan dışını görmez. Bu dünyada da mağara gibi bir yerde yaşıyoruz. Eflatun, ‘Bu dünyadan daha büyüğüz, daha büyük şeysiniz.’ diyor. Biz bunları bilmiyoruz. Şu anda sadece maalesef zevklerimizin peşinde koşuyor, diğer canlıları taklit ediyoruz. Kedi, köpek onlar genlerindeki kodların hakkını veriyorlar. Bir aslan 15 saat uyuyor iki, üç saat avlanıyor, iki saat çocukları ile oynuyor. Oysa biz öyle değiliz. Karnımızı doyurmak için çalışmıyoruz. Bu dünyaya karnımızı doyurmak için gelmedik. Bu dünyada lüks yaşamak için gelmedik. Başka bir anlamı olmalı. Bunu arayacağız, Allah akıl vermiş. O anlamı kendimiz bulacağız.” diyerek sözlerini sürdürdü.
“Özgür irademizle, kendimize iyi insan olma hedefi koymalıyız”
Kişinin, mantığının başka, duygusunun başka bir şey söyleyebileceğini ancak işin sonunda özgür iradeye sahip olduğunu dile getiren Tarhan; “Özgür irademizle en azından kendimize iyi insan olmak gibi bir hedef koyacağız. Ne yapıyorsan, iyi insan olmak için. Çocuğu yetiştirirken hep akademik başarı önemsiyoruz. Zeki olsun, çalışkan olsun istiyoruz. Çocuk zeki oluyor, çalışkan oluyor, akademik başarıya sahip oluyor ama bir bakıyorsun sahtekar bir kimya mühendisi, üçkağıtçı bir bilgisayarcı, casus faaliyete karışmış bir deha olabiliyor. Eğitim sistemimiz şu anda maalesef akademik başarı odaklı. Anne babalar da öyle, akademik başarı odaklı. Çünkü küresel rüzgar, küresel sistem öyle. Ama şu anda batı bunun farkına vardı. Batıdaki bilim çevreleri farkına vardı.” dedi.
“Narsisizm, salgın haline geliyor”
Bilgeleşmeyi şu anda insanlık olarak yanlış yaptığımızı kaydeden Tarhan; “İnsanın yaşamdaki amacı bencillik peşinde koşmak, haz peşinde koşmak ya da narsist olmak değil. ABD’de ‘Narsistlik Epidemisi, Pandemisi’ diye bir kitap çıktı, istedim o kitabı. Narsisizm salgın haline geliyor. Bunu yapan da yaşam felsefemizin değişmesi. Onun için önce kendimizi sonra çocuklarımızı düzeltmeliyiz. Biz kendimizi düzeltirsek çocuklar bizi örnek modelleme yaptığı için onlar da düzeliyorlar. Onun için hayattaki ego idealimiz iyi insan olmaya çalışmak olmalıdır. Hayatın anlamında altın standart bu olmalı. Bu noktada hatadan ders almak çok önemli. En büyük hatalarımız bizin eğitmenlerimizdir. Doğanın eğitmenleridir. Hatalar, doğanın eğitmenleridir. Eleştiri bir armağandır. Bunlar bizi eğitmek için birer fırsattır. Hata yapan kişi bir şeyler öğrenir. Hata yapan insan kaybetmez, bir şeyler öğrenerek çıkar. Bu bir kazanımdır, en büyük kazanımdır. Bazen insan dibe vurur, bir hata yapar ama daha sonra öyle bir ders çıkarır ki bir üniversite bitirmiş kadar ders çıkarabilir. Hayatta olgunlaşma süreci böyle.” diye konuştu.
“Olgunlaşmanın önündeki engellerden biri de şikayetçiliktir”
Kişinin olgunlaşmasına engel olan şeylerden birinin de şikayetçilik olduğunu ifade eden Tarhan; “Bazı insanlar hep yakınmacıdır. Bir gün bana bir hastanın eşi, ‘Bizim hanımı cennete koysan niye bura güzel diye şikayet eder.’ demişti. Böyle insanlar hiç halinden memnun olmuyorlar. Bu tür insanlar beklentisi yüksek insanlar. Kendi eşinin, çocuğunun, kendisinin olumlu yönlerini görmüyorlar. Olaya böyle bakıyorlar. Bu da bakışımızı değiştirmemizle ilgili bir şey.” dedi.
“Hedefi bulabilmek için aklımızı kullanmamız lazım”
İnsanın yaş alarak değil yaşayarak olgunlaştığını söyleyen Tarhan; “İyiyi, kötüyü her şeyi yaşayacaksın. Aynı yerde durarak olgunlaşmıyorsun. Kendini geliştire geliştire olgunlaşıyorsun. İnsan olgunluğuyla armudun olgunluğu aynı değil. Bazı insanlar, insanı armut gibi veya evcil hayvan gibi görüyorlar. Hayır, insan yaşayarak, ders çıkararak olgunlaşır. İnsanda somut tekâmül değil soyut tekâmül var. Onun için bu insan muhakkak anlam peşinde koşacak, hayata o gözle bakacak. Her kişinin kendi ego ideali vardır. O ego idealinden sonra kişinin güçlü ve zayıf yönlerini, olumlu ve olumsuz yönlerini tanıması var. Bazı ekoller, kişisel gelişim teknikleri ‘Olumsuz yönlerimi yok say’ diyor mesela. ‘Sen iyi bir insansın, sen mükemmelsin, sen aslansın, sen kaplansın’ diye egoyu şişiriyor ona sahte bir mutluluk veriyor. Sonra kişinin insanlarla ilişkisi bozuluyor. Hiç kimse ‘Ben mükemmelim, ben başarılıyım’ diyemez ki. ‘Ben başarı ve başarısızlıkların da olabileceği bir insanım. Ama başarıya odaklanarak yaşamam lazım. Olgunlaşmaya odaklı yaşamam lazım’ demek lazım. İnsanın negatif yönlerini yok sayarak oluşturulan eski psikoloji ekolleri vardı, bu durum ondan kaynaklanıyor. Şu anda asıl özgüvenli insan olumsuz yönleriyle kendisini beğenen insandır. Olumsuz yönlerini yok sayan insan değildir. Onun için öz güvenle öz beğeni karıştırılıyor. Öz beğeni kendine hayran olmaktır ama öz güven kendisinin olumlu, olumsuz yönlerini görüp kendi hedeflerinden vazgeçmemek, zorluklarla mücadele edebilmektir. Olgun insan hayat yolunda ilerlerken ne yapar? Önüne bir engel çıktığı zaman onu engel olarak görmez. Onu, aşılması gereken bir durum olarak görür. Engel olarak gördüğü zaman küser geri döner. Orayı değiştirir. Bulmacalarda da vardır bu, fareler dolanır durur ama peyniri bulamazlar. İnsanın da hedefi bulabilmek için aklını kullanması lazım.” diye konuştu.
“Akıl bizim için pusuladır”
Zihnimizde akıl gibi müthiş bir aygıt olduğunu belirten Tarhan; “O akıl bizim için pusuladır. Ama akılla kalbi birleştirmek gerekiyor. Akıl her şeyi göremiyor. Aklın görebildiği mesafe kısıtlı. Ama duyguları da katarsak sezgisel algılamalar oluyor. Yine direksiyonda akıl olsun ama duygularımızla ilerleyelim. Akıl ve mantık beraberliği önemli. Bazıları sadece aklı, bazıları sadece duyguları yüceltiyorlar. Bizim kültürümüzde bunun karşılığı olarak batınilik vardır mesela. Batınilik sadece duyguları yüceltir. Çok güzel bir film var mesela şimdi Kuruluş Selçuklu (Uyanış Büyük Selçuklu). Orada batınileri görüyoruz ve İmamı Gazali’nin orada nasıl doğru bir cadde çizmeye çalıştığını görüyoruz. Orada batınilerin, Hasan Sabbah’ın, aklı nasıl reddederek masum imam anlayışıyla insanları yanılttığını görüyoruz. Tarih tekerrür eder demiş ya Mehmet Akif gerçekten aslında tarih tekerrür etmiyor, olaylar tekerrür ediyor. Ders alabilirsek her zaman Doğu dünyası, Asya münafıkları ve Avrupa’nın zalimleri bitmez. Onun için ona karşı tedbirimizi alacağız, bu da bir olgunluktur sonuçta. Eleştiriye açık olmak olgunluktur. Eleştiriye açık olan bir kimse özgüven sahibi demektir. Dinler, doğruysa kabul eder, değilse yoluna devam eder. Eleştiriyi dinleyebilmek özgüven gerektiriyor. Mesela çoğulcu özgürlükçü olmak olgunluk işaretidir. Çoğulcu özgürlükçü olan bir kimse tartışır, hakikati bulma amacıyla yapar onu. Ben, Hz. Ömer’in neden bu kadar adil olduğunu inceliyordum mesela. Bir hikayesini anlayınca. Çözüm dedim. Hz. Ömer bir karar veriyor. Tam giderken birisi diyor ki, o olayla ilgili şöyle bir bilgi geldi. O bilgiyi alınca tamamen yaptığı şeyi değiştiriyor, duruyor ‘O zaman kararımızı değiştirmemiz lazım’ diyor ve yeni kararı uyguluyor. Onun için Hz. Ömer’in isimlerinden birisi de Vakkas imiş yani duran, bekleyen anlamına geliyor. Bir karar verirken durup düşünüp karar veriyor. ‘Ben artık kararımı verdim dönmem, kılıcımı çektim dönmem, tükürdüğümü yalamam’ demiyor. Bu her bilgiye açık olmaktır. Olgunluk budur. Onun için de adaletli olmuş. Olgun olmanın sonuçlarından birisi de insanın adil kararlar verebilmesidir. Hemen olacak bir şey değil tabi.” diyerek konuşmasını noktaladı.
- En son haberler
- TMS yöntemi Alzheimer’a umut olabilir mi?18 Kasım 2024
- Üsküdar Üniversitesi, G20 Neuroscience20 Zirvesi’nde Türkiye’yi temsil etti!18 Kasım 2024
- İnsan, hayvan ve çevre sağlığını içeren ‘tek’ sağlık sorunu: Antibiyotik direnci16 Kasım 2024
- İyilik yapan, iyilik görenden daha mutlu oluyor!16 Kasım 2024
- Elektronik sigara gençleri tehdit ediyor kanser riskini arttırabiliyor15 Kasım 2024
- Dünya Ergoterapi Gününde 4’üncü Kanıta Dayalı Ergoterapi Uygulamaları etkinliği gerçekleştirildi15 Kasım 2024
- İklim değişikliği biyoçeşitliliği azaltıyor!15 Kasım 2024
- Hemşirelik öğrencilerine akreditasyon ve önemi anlatıldı15 Kasım 2024
- KASTOB iş birliği ile sosyal inovasyon projeleri değerlendirme toplantısı düzenlendi15 Kasım 2024
- Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Programı öğrencisinden uluslararası başarı…15 Kasım 2024