Terör Haberlerinde sınıfta kalan medyamızın darbeyle dirilişi!
Uzmanlar, Türk medyasının bugüne kadar terör örgütleri ve onların eylemlerine kaşrı yaklaşımını sorunlu buluyor. Kimi zaman reyting, kimi zaman tiraj uğruna kullanılan haber dilinin terör örgütlerini amacına hizmet ettiğini belirtiyor. Böylesi eleştiriler alan Türk Medyası, 15 Temmuz akşamı ve sonrasında gerçekleştirdiği yayınla FETÖ’cü darbe girişiminin püskürtülmesinde önemli bir rol üslendi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan Basın Hayatı Dergisi’nde değerlendirdi.
Türkiye, 40 yıla yaklaşan süredir terörle mücadele veriyor. ASALA terör örgütüyle başlayan; FKK, Hizbullar, DHKP-C gibi terör örgütleriyle devam eden ve son birkaç yıldır güneyimizde yuvalanan DAEŞ’in gerçekleştidiği eylemlerde 35 binden fazla insanımızı kaybettik. Son olarak Fetullahcı Terör Örgütü(FETÖ) tarafından yapılan darbe girişimi… Bir gecede 250’ye yakın insanımızın ölümüne neden olan olayların ardından birçoğumuz, halen yaşananların etkisini üzerinden atabilmiş değil.
Konuyla ilgili Oğuz Akçakoca’nın hazırladığı dosyada medyanın dili ve toplumları etkilime gücüne ilişkin değerlendirmelerde bulunan Üsküdar Üniversitesi Rektörü ve Psikiyatr Prof. Dr. Nevzat Tarhan çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
“11 Eylülde ikiz kuleler olayı yaşandığında medyanın olayları nasıl yansıttığı ve insanlar üzerinde bıraktığı etkide oynadığı rolün tartışıldığına değiniyor.
"Medya olmasa birkaç bin kişi ve onların aileleri dramatize edilecekti. Medyanın gücüyle bütün Amerika ve tüm dünyada olayın kendi yakınında olduğu gibi’ bir duygu oluştu. Burada travma küreselleşti. Terör küreselleştiği gibi terör kurbanları da küreselleşti. Teröristlerin istediği de bu zaten. Çarpıcı bir eylem yaparak ilgiyi kendisine çekmek. Psikolojik savaş tekniklerinde bu silahlı propaganda’ diye geçiyor. Terör örgütü silahlı bir araç kullanarak kendi propagandasını yapmak istiyor. Burada medyanın görevi olayı duyurmak, ama bu riskleri de beraberinde getiriyor. Habercilik görevini yaparken etik davranmamak medyanın belirleyici rolü olarak ortaya çıkıyor. ‘Kötü dünya sendromu’ olarak ifade edilen durumda insanlarda korku oluşuyor, dünya daha güvenilmez geliyor. Bazı insanlar kaçarken, bazıları kendine kapanıyor, kimisi de agresif oluyor."
Haberlerde terör eylemlerinin dili
Medyanın terör saldırılarını "felaket olayı” çerçevesinden değil, “kriz” çerçevesinden ele almasında yarar bulunduğunu anlatan Gökçe, medyanın terör saldırılarını çerçeveleme stratejisini değiştirmesi ve klasik haber faktörlerinden uzaklaşması gerektiğini düşünüyor.
"Teröristler, medyanın görüntüler üzerinden konulaştırdığını bildiği için eylemlerini medyanın eline çok fazla görüntü düşecek şekilde planlamaktadır. Bu nedenle medya kendisini teröristlerin kendilerine sunduğu görsel malzemeyi kullanırken sınırlandırması gerekmektedir. Ayrıca kullanılan dile de özellikle dikkat etmelidir. Son yıllarda terörist betimlemelerinin özgürlük savaşçısı/mücadelecisi' gibi ifadelere kaydığı gözlemlenmektedir. Her bir ifadenin çağrışımı farklıdır; bu nedenle toplumda tepkiyi kıracak türden yumuşak, ılımlı dil de kullanmaktan özenle kaçınmak gerekir."
Tarhan, medyanın terör olaylarında kullandığı dilin kişilerde gelecek kaygısı, kendini güvende hissetmeme, ümitsizlik ve karamsarlık duygularının artmasına sebep olduğunu ifade ediyor.
“Onun için medya, bir haberi ilgi çekmesi için abartarak verirse aslında bu durumların yayılmasına da sebep oluyor. Bu nedenle iletişim fakültelerinde bu tarz haberlerin topluma faydası ne olur, zararı ne olur gibi haberin sonuçlarını değerlendirme eğitiminin de verilmesi sağlanmalı. İletişimcilerin, kişisel fayda değil de toplumsal fayda gütmesi için Hipokrat yemini gibi bir yeminle, sorumlulukla hareket etmesi, kendi etik değerlerini oluşturması ve toplum odaklı habercilik yapması gerekiyor. Medyanın kısa vadede kendi çıkarını değil, uzun vadede topluma verebileceği zararın bilinciyle hareket etmesi gerekir"
Türk medyasının son dönemde, ö- zellikle Türkiye’nin PKK terörüyle giriştiği mücadele esnasında yeterli hassasiyeti gösterdiğini söylemenin zor olduğunu kaydeden Özkır, haberlerin yazılmasında fotoğraf tercihinde veya olayın yorumlanmasında sorunlu bir yaklaşımın öne çıktığını belirtiyor:
“Fransada veya Almanya’da gerçekleşen terör saldırılarında bile hassas davranan bazı yayın organları, terör Türkiye’yi hedef aldığında bunu hükümeti yıpratacak bir araç olarak kullanmanın derdine düşmektedir. Böyle yapıldığında da hem terör tehdidine karşı olması gereken toplumsal bütünleşme sağlanamıyor hem de terör örgütleri bu ayrışmayı fırsata dönüştürerek yeni saldırılar yapacak zemin bulabiliyor."
Terör örgütüne göre haber dili
Türk medyasının terör olaylarını haberleştirme konusunda bugüne kadar çok iyi bir sınav verdiğinin söylenemeyeceğini belirten Gökçe, olay ve açıklama endeksli habercilik anlayışı nedeniyle medyanın, olayları tüm çıplaklığı ile verme, dramatik bir çerçevede sunma çaba ve gayreti içine girdiğini, adeta görüntü terörü oluşturarak teröristlerin tuzağına düştüğünü ifade ediyor.
“Medyanın, terör olaylarını görmezden gelmesi mümkün değildir. Ancak medyanın, bu olayları spekülasyonlara ve provokasyonlara sebebiyet verecek şekilde de aşırı duygu yüklü ve dramatize edici bir şekilde vermesi de gerekmez. Aynı şekilde medyanın, basın özgürlüğü kavramını referans göstererek eylemleri dakikalarca ve her seferinde yeniden baştan sararak ya da manşetten ve koskoca bir sayfayı kapsayacak şekilde vermesi de gerekmez. Bu kapsamda canlı yayın da çok tehlikelidir. Çünkü bu durumda medya personeli olayları değil, olaylar medyayı esir almakta, yönlendirmektedir. Bu nedenle medya, eylemleri ve o- layları haber yapar, yapmalıdır da, ama her zaman haberleri olası sonuçları açısından mutlaka analiz etmek, kendisini olayların etkisine kaptırmamak zorundadır"
Medyanın terörü doğrudan ya da dolaylı olarak teşvik edebileceğini vurgulayan Özkır, terör örgütünü doğrudan destekleyen gazetelerin kolayca bilindiğini, hedef kitlesinin dar ve sınırlı olduğunu, ancak öyle olmadığını iddia ettiği halde destekleyen yayınların da bulunduğuna dikkat çekiyor. Özkır, bu tür dolaylı destekte bulunan yayınları fark etmenin ipuçlarını, PKK terör örgütünün eylemlerine yönelik haberler üzerinden veriyor:
“Öznenin Gizlenmesi:
Terör örgütü PKK tarafından gerçekleştirilen saldırılarla ilgili haber hazırlanırken örgüt adı kullanılmamaktadır. Yani gizlenmektedir.
Görüntü Tercihi:
PKK'ya yönelik operasyonların habere dönüştürülmesinde, operasyonların neden yapılmak zorunda kalındığı belirtilmeden sadece sonuca odaklanarak metnin kurgulanmasıyla bilgi boşluğu ortaya çıkmaktadır. Haberi desteklemek için tercih edilen fotoğrafın işlenme biçimiyle operasyonların yapılma nedeni de keyfilikle örtüşecek bir şekilde işlenmektedir. PKK şiddetiyle zarar gören bölgelerden bahsedilirken asker veya polis fotoğrafı kullanmak, basit ama kritik bir gazeteci kurnazlığı olarak yorumlanabilir.
İçeriğin Çarpıtılması:
Bazı yayın organları, şiddetin kaynağına odaklanmak yerine şiddeti yok etmek isteyen kamu görevlilerine odaklanarak içeriği çarpıtırlar. PKK kaynaklı terörün neden olduğu acı ve gözyaşı sanki başka nedenden dolayı oluyormuş gibi mecaza ve belirsiz bir dile dayalı anlatım tekniği kullanılır. Bu durum terör örgütleri için oksijen mahiyetindedir.
Şiddetin Romantikleştirilmesi:
Bazı yayın organları, terör örgütleri tarafından gerçekleştirilen eylemleri direniş, devrim, özgürleştirme, başkaldırı, aydınlığın karanlığa karşı savaşı gibi ifadelerle süsleyerek aktarmayı tercih etmektedir. Uluslararası Kamuoyuna Jurnalleme: Türkiye'nin haklı ve meşru mücadelesi suçlayıcı bir dille aktarılır. Bu bağlamda Türkiye'nin terörle mücadele etmediği, aksine sivilleri hedef aldığı yönünde içerik oluşturularak Türkiye üzerindeki uluslararası baskının artmasına dönük yaklaşım sergilenir."
Medyanın "senin teröristin, benim teröristim” dilini kullanmaması gerektiğini anlatan Tarhan ise, medyanın objektif durmadığı ve ideolojiye uygun yayın yapmaması durumunda toplumda güven oluşturamayacağını söylüyor.
“Medya güven duygusunu gözeterek hareket etmeli, olayları toplum güvende değil duygusunu oluşturmadan yansıtmalı Kendi kazdığımız çukura bu yüzden kendimiz de düşebiliriz. Bugün aktörler değişebilir, yarın başka aktörler gelebilir, ama temel güven duygusu zayıflarsa herkes kaybeder."
Basın Hayatı Dergisi/Eylül-2016
- En son haberler
- Antidepresan kullanımı doktor kontrolünde başlamalı ve ilerlemeli!26 Aralık 2024
- “I. Tasarruf ve İsraf Sempozyumu” yapıldı26 Aralık 2024
- Medeniyet coğrafyamızın geleceği ile ilgili iş birliği buluşması26 Aralık 2024
- Chicago East-West Üniversitesi Rektörü Üsküdar’ı ziyaret etti26 Aralık 2024
- Simülasyon oturumunun birincisi Üsküdarlı Yeter Aydemir oldu…26 Aralık 2024
- Masa başı çalışanlarda risk daha fazla!26 Aralık 2024
- Amalgam dolgular değiştirilirken dikkat edilmeli!26 Aralık 2024
- Kötülükle mücadeleye kendimizden başlayacağız!25 Aralık 2024
- Dinin Medyatikleşmesi25 Aralık 2024
- Sosyal medyada şiddetin canlı yayınlanması nelere yol açıyor?25 Aralık 2024