Kentsel dönüşümde görünmeyen tehlike yıkım tozları!

Abone ol

google news logo
Giriş10 Ekim 2025

Kentsel dönüşümle şehirlere modern bir görünüm kazandırılırken, insan sağlığını ve çevreyi koruma sorumluluğunun asla göz ardı edilmemesi gerektiğine dikkat çekiyor. 

Dönüşümün en önemli aşamalarından biri olan bina yıkımlarının, bilimsel metodoloji ve titizlikle ele alınmadığı takdirde, halk sağlığı ve çevre için ciddi riskler içerdiğini kaydeden İSG Uzmanı Doç. Dr. Müge Ensari Özay, “Yıkım faaliyetleri, binanın yapısına bağlı olarak çeşitli tehlikeli maddelerin atmosfere karışmasına neden olabilir. Asbest, ağır metaller, kristalin silika ve radyasyon başlıca tehlikelerdir.” dedi. 

Asbestin 1980'lerden önce inşa edilen binalarda yalıtım, çatı kaplama ve boru malzemelerinde yaygın olarak kullanılan lifli bir mineral olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Özay, “Havaya karışan asbest lifleri, solunduğunda akciğer kanseri, mezotelyoma (akciğer zarı kanseri) ve asbestoz gibi ölümcül hastalıklara yol açabiliyor.” dedi.
 

Üsküdar Üniversitesi AR-GE ve Yenilikçi Politikaları Direktörü ve İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Müge Ensari Özay, kentsel dönüşüm projelerinde bina yıkımlarının çevre ve halk sağlığı üzerindeki potansiyel ciddi etkileri hakkında önemli uyarılarda bulundu.

Bina yıkım tozları asbest ve ağır metaller içerebiliyor

Kentsel dönüşümün, şehirlerin dirençliliğini artırma ve modern altyapılar oluşturma hedefiyle yürütülen bir süreç olduğunu kaydeden Doç. Dr. Müge Ensari Özay, “Ancak bu dönüşümün en önemli aşamalarından biri olan bina yıkımları, bilimsel metodoloji ve titizlikle ele alınmadığı takdirde, halk sağlığı ve çevre için ciddi riskler içermektedir. Yıkım faaliyetleri, binanın yapısına bağlı olarak çeşitli tehlikeli maddelerin atmosfere karışmasına neden olabilir. Bu tehlikeler, özellikle eski yapılarda yaygın olarak kullanılan malzemelerden kaynaklanmaktadır. Yıkım tozları, organik ve inorganik maddelerin bir karışımını içerir. Bu kapsamda asbest, ağır metaller, kristalin silika ve radyasyon başlıca tehlikelerdir.” dedi.

1980'lerden önce inşa edilen binalarda asbest tehlikesi!

Doç. Dr. Müge Ensari Özay, yıkımlar sırasında ortaya çıkabilecek tehlikeli maddeleri ve sağlık üzerindeki etkilerini detaylandırarak, şunları kaydetti:

Asbest: 1980'lerden önce inşa edilen binalarda yalıtım, çatı kaplama ve boru malzemelerinde yaygın olarak kullanılan lifli bir mineraldir. Havaya karışan asbest lifleri, solunduğunda akciğer kanseri, mezotelyoma (akciğer zarı kanseri) ve asbestoz gibi ölümcül hastalıklara yol açabilen Grup 1 kanserojen olarak sınıflandırılmıştır.

Ağır Metaller: Eski boyalarda, borularda ve endüstriyel ekipmanlarda bulunan kurşun ve kadmiyum gibi ağır metaller, yıkım sırasında toz partikülleriyle birlikte serbest kalabilir. Bu metaller sinir sistemi, böbrekler ve diğer organlar üzerinde toksik etkilere neden olur.

Kristalin Silika (SiO2): Beton, tuğla ve taş gibi yapı malzemelerinin parçalanmasıyla ortaya çıkan tozun önemli bir bileşenidir. Yeterli önlem alınmadığında silika tozuna maruziyet, silikoz gibi kalıcı ve tedavisi olmayan akciğer hastalıklarına neden olur.

Radyasyon: Bazı eski binalarda kullanılan malzemelerde doğal olarak oluşan radyoaktif elementler (örneğin uranyum) veya özel tıbbi ya da endüstriyel tesislerdeki radyasyon kaynakları, yıkım sırasında risk oluşturabilir.”

Kahramanmaraş depremi sonrası kritik tespit: "Solunabilir toz sınır değerin 2 katı üstünde!"

Bu tehlikeli maddelerin açığa çıkmasının hem yıkım işçileri hem de çevrede yaşayan halk için akut ve kronik sağlık sorunlarına yol açabileceğini söyleyen Doç. Dr. Müge Ensari Özay, “Yıkım bölgelerinde yapılan ölçümler, özellikle solunabilir toz konsantrasyonlarının çok yüksek seviyelere ulaştığını göstermektedir. Örneğin, Kahramanmaraş deprem sonrası Üsküdar Üniversitesi İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü olarak gerçekleştirdiğimiz TÜBİTAK projesi araştırmasında enkaz kaldırma çalışmalarında, solunabilir tozun ortalama konsantrasyonu sınır değerin 2 katının üstünde olduğu tespit edilmiştir.” diye konuştu.

İşçilerde akciğer kanseri gibi ölümcül hastalıklara yol açabilir

İşçilerin tehlikeli maddelere doğrudan ve en yoğun maruz kalan grup olduğunu belirten Doç. Dr. Müge Ensari Özay, “Akut maruziyet, solunum yolu tahrişleri, alerjik reaksiyonlar ve cilt problemleri gibi sorunlara neden olurken, kronik ve yüksek seviyeli maruziyet; asbestoz, silikoz, akciğer kanseri ve mezotelyoma gibi uzun vadede gelişen, ölümcül meslek hastalıklarına yol açabilir. Hastalığın ilerleme hızı, tozlu ortamda geçirilen süre, partikül büyüklüğü ve ortamın kapalı veya açık olması gibi faktörlere göre değişmektedir.” şeklinde konuştu.

Çocuklar, yaşlılar ve kronik hastalığı olan bireylere dikkat

Rüzgarla yayılan toz ve toksik maddelerin, yıkım alanına yakın bölgelerde yaşayan halk için de ciddi riskler oluşturduğunu ifade eden Doç. Dr. Müge Ensari Özay, “Çevrede yaşayan halk için risklere bakıldığında, rüzgarla yayılan toz ve toksik maddeler, yıkım alanına yakın bölgelerde yaşayan halk için de ciddi riskler oluşturur. Partikül büyüklüğü azaldıkça, tozun havada asılı kalma süresi artar ve daha uzun mesafelere taşınabilir. Bu durum, solunum yolu hastalıklarını (astım ve bronşit), alerjileri ve genel toksik maruziyeti tetikleyebilir. Özellikle çocuklar, yaşlılar ve kronik hastalığı olan bireyler bu risklere karşı daha hassastır.” dedi.

Riskleri en aza indirmenin yolları neler?

Doç. Dr. Müge Ensari Özay, bu riskleri en aza indirmek için bilimsel ve yasal standartlara uygun bir yaklaşımın şart olduğunu dile getirerek, alınması gereken önlemleri şöyle sıraladı:

“Ön analiz yapılmalı. Yıkım öncesinde, binada potansiyel tehlikeli maddelerin (asbest, kurşun vb.) varlığı uzmanlar tarafından belirlenmelidir. Tehlikeli maddelerin sökümü, deneyimli ve sertifikalı ekipler tarafından, toz yayılımını engelleyecek şekilde, özel ekipmanlar kullanılarak yapılmalıdır. Toz kontrolü için yıkım alanında su püskürtme ve nemlendirme gibi toz bastırma yöntemlerinin sürekli olarak uygulanması, partiküllerin havaya karışmasını önlemede kritik bir öneme sahiptir.

İşçiler, maske (filtreli), koruyucu tulum, eldiven ve gözlük gibi uygun (Kişisel Koruyucu Ekipman) KKD'leri mutlaka kullanmalıdır. Yıkım çalışmalarında uygulanan çevre ve iş sağlığı denetimleri, ulusal ve uluslararası mevzuatlara uygun olarak gerçekleştirilmelidir.”