Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Görünmeyen bir aile sigortamız var”

Abone ol

google news logo
Giriş20 Mayıs 2025

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ‘Aile Yılı’ kapsamında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Boğaziçi Üniversitesi ve Başakşehir Belediyesi iş birliği ile başlatılan “Aile Üniversitesi” açılış programına özel davetli konuşmacı olarak katıldı. Aile Yılının ilan edilmesiyle bu projenin çok faydalı olacağına dikkat çeken Tarhan, bütüncül bir aile politikasının benimsenmesi gerektiğinin altını çizdi. Türk toplumunda görünmeyen bir aile sigortasının olduğunu kaydeden Tarhan, bu kültürel yapının korunması gerektiğini de vurguladı. 

Program, Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs Rektörlük Konferans Salonunda gerçekleşti.

Toplumun temel yapı taşı olan aile kurumunu güçlendirmeyi hedefleyen programın açılışına Aile ve Sosyal Hizmetler Bakan Yardımcısı Leman Yenigün, Başakşehir Belediye Başkanı Yasin Kartoğlu, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Naci İnci, akademisyenler ve çok sayıda seçkin davetli katıldı.

“Emeği geçen herkesi tebrik ediyorum”

Aile Yılının ilan edilmesinin önemini vurgulayan Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “‘Aile Üniversitesi’ kavramı tam da ‘Aile Yılı’na odaklandığımız bir dönemde çok isabetli oldu. Aile Yılı ilan edilmesi, Cumhurbaşkanının bu konuya önem ve öncelik vermesi, dikkatlerin bu alana çekilmesi gerçekten çok çarpıcı oldu. Bunun yansımalarını toplumda da görüyoruz. Doğurganlığın azalması, boşanmaların artması, hane kırılganlığının yükselmesi gibi göstergeler burada bir alarm bir kriz olduğunu ortaya koyuyor. Ortada kanayan bir yara var. Bunu çözmekteki en önemli şey sivil toplum kuruluşlarının, üniversitelerin, belediyelerin, valiliklerin ve devletin bu süreci koordine ederek birlikte hareket etmesi. Çünkü bu konunun sosyal boyutu çok güçlü. Bu nedenle 'Aile Üniversitesi' konseptini ortaya koyan ve emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.” diyerek sözlerine başladı. 

“2019 yılında ‘Aileler Üniversitede’ adlı bir proje başlattık”

Üsküdar Üniversitesi ve NPİSTANBUL Hastanesi olarak 2019 yılında başlatılan Aileler Üniversitede projesini anlatan Tarhan, projeyle önemli başarı ve çıktılar elde ettiklerini belirtti. Tarhan; “O dönemde Anadolu yakasından Pendik ve Üsküdar Kaymakamlıkları, Avrupa yakasından ise Gaziosmanpaşa ve Eyüp Kaymakamlıkları projeye dahil oldu. Valimiz Sayın Ali Yerlikaya’ydı. Projenin lansmanını yaptık ve Sayın Valimiz projeyi çok destekledi. Bu projeyi kitap haline getirdik ve yayımladık. Üniversitenin yayınları arasında yer alıyor, oradan ulaşabilirsiniz. ‘Aileler Üniversitede’ adlı bu projeyle binin üzerinde kişiye ulaştık. Daha sonra Gaziantep Belediyesi ve Sayın Bakanımız Fatma Şahin projeyi alarak Gaziantep’te uygulamaya başladı. Orada eğitici eğitimi verdik. Şu anda Gaziantep’te Aile Akademisi kurdular. Bu çerçevede manevi danışmanlık, hukuk danışmanlığı ve arabuluculuk sistemini uygulayarak birçok problemi daha kolay çözmeye çalışıyorlar.” ifadelerini kullandı. 

“Aileyi farklı düzeylerde korumayı hedefliyoruz”

Aileyi koruma aşamalarından bahseden Tarhan; “Birincil koruma, sağlıklı bireylerin yetişmesi için yaşam tarzı eğitimi gibi önleyici uygulamaları kapsıyor. Dünya genelinde yaygınlaşan pozitif psikoloji yaklaşımları da buna dahil. Bu yaklaşım iletişimde olumluyu ön plana çıkararak problemleri negatif değil pozitif yönleri güçlendirerek aşmayı hedefliyor. Yani sağlıklı bireylerin korunmasına odaklanıyor. İkincil koruma ise risk grubunda yer alan özellikle şiddete maruz kalmış ya da kriz yaşamış ailelere yönelik destek programlarını içeriyor. Üçüncül koruma aşamasında ise rehabilitasyon devreye giriyor. Bu genel çerçeve içinde yürütülen çalışmalarla aileyi farklı düzeylerde korumayı hedefliyoruz.” şeklinde konuştu.

“Ailenin zayıflaması küresel bir sorun!”

Aile kurumunu zayıflatan unsurlardan bahseden Tarhan; “Günümüzde aileyi zayıflatan durumlar sadece Türkiye’ye özgü değil küresel bir sorundur. Aile kurumunun yaşadığı kriz, tüm dünyada kendini gösteriyor. Bunun sebeplerinden biri sekülerizm. Yani yaşam tarzı olarak dünyacılık. Felsefi anlamda sekülerleşme, vicdani sorumluluğu zayıflatarak bireyleri bencilleştiriyor. Dini ve manevi değerlere yabancılaşan birey aileyi bir yük gibi görmeye başlıyor. ‘Neden evleneyim ki, hayatımı yaşarım.’ anlayışı bu düşüncenin yansıması. Ne yazık ki bu yaklaşım artık küresel bir hal aldı. İstatistiklere baktığınızda bunun sonuçlarını net bir şekilde görebilirsiniz. İkinci unsur sosyal anomi. Yani toplumdaki sosyal normların zayıflaması. Eskiden mahalle baskısı, grup denetimi, sosyal kontrol mekanizmaları vardı. Bunlar artık yok. Aile son sığınak haline geldi. O sığınağın da bir kapısı hep açık, dijital dünya. İnternet sayesinde dışarıdan her türlü etki evin içine giriyor. Aile güvenli bir alan olmaktan çıkmaya başladı. Üçüncüsü bireycilik. Günümüzde aile değil birey kutsal kabul ediliyor. Görünmeyen sosyal bir virüs var. Bu virüs narsisizmdir. Bireycilik adı altında egoları şişirilmiş bireylerle bir toplum inşa edilmeye çalışılıyor. İşte bu küresel narsisizm aile kurumunun dağılmasının görünmeyen ama en güçlü sebeplerinden biridir.” dedi. 

“Bütüncül bir aile politikası gerekiyor”

Hane kırılganlığının artış gösterdiğine vurgu yapan Tarhan; “2001 ile 2018 yılları arasında Türkiye’deki istatistiklere baktığınızda tek kişilik hanelerin sayısı hızla artarken 5 kişilik hanelerin sayısının hızla azaldığını görüyorsunuz. Bu doğurganlık hızının düşmesiyle bağlantılı bir durum. Bu sürecin sonuçlarını artık net bir şekilde görmeye başladık. Buradaki temel sorun hane kırılganlığının artması. Mesela evlilik dışı doğum oranları Norveç’te yüzde 54, İsveç’te yüzde 56, Finlandiya’da yüzde 44, Fransa’da yüzde 59, İzlanda’da yüzde 69, İrlanda’da yüzde 36, İngiltere’de yüzde 47, Japonya’da yüzde 35, Türkiye’de ise yüzde 2,9. Bu çok çarpıcı bir tablo. Özellikle İskandinav ülkelerinde, bebek kutuları var. Cami önüne bırakılan çocuklar gibi değil hastane ya da sosyal kurumların önünde görünmeyen bir kutuya bırakılıyor bebekler. Kim bıraktı, kim aldı belli olmuyor. Devlet o çocukları alıyor, büyütüyor. Bu oranların yüzde 50’nin üzerine çıktığı ülkeler var. Eğer biz de önlem almazsak 20 yıl sonra aynı onlar gibi olabiliriz. İşte bu yüzden ‘Aile Yılı’ uygulaması çok önemliydi. Bugünden önlem alınmazsa benzer sorunlarla karşı karşıya kalırız. Bunun çözümü sağlık tedbirleri almak. Çocuğun fiziksel ve ruhsal sağlığıyla ilgili olarak Sağlık Bakanlığının atması gereken adımlar var. Bir diğeri barınma tedbirleri. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının barınma ve sosyal destek çalışmaları büyük önem taşıyor. Bakıldığında Türkiye hala şanslı bir konumda. Ancak bu tabloyu korumak ve güçlendirmek için bütüncül bir aile politikası gerekiyor.” diye sözlerine devam etti. 

“Bizde görünmeyen bir aile sigortası var”

Türk toplumunun dayanışma ağının olduğunu söyleyen Tarhan; “Şu anda aslında bizde görünmeyen bir aile sigortası var. Toplumun kendi içinde kurduğu bir dayanışma ağı. Bir kriz, ekonomik bir sıkıntı olduğunda amca, hala, dayı, teyze, kuzenler herkes bir araya gelip birbirine destek oluyor. Bu sosyal dayanışma ağı Türkiye için hala büyük bir avantaj. Bu kültürel yapıyı koruyabilirsek aile konusunda hala şanslıyız. Burada kültürel aktarım genetik değil epigenetiktir. Evlilikte eşleşme genetik olabilir ama evlilik kültürel bir öğrenmedir. Aile olmak da öyle. Annenizden, babanızdan gördüğünüz davranışları öğrenirsiniz onları aktarırsınız. Bu öğrenme devam ettiği sürece aile bağları da devam eder. Ancak öğrenme durursa iki üç nesil sonra bu aktarım zayıflar. Değerler yavaş yavaş silinir. Bu yüzden ahlak genetik değildir epigenetiktir. Öğretilmesi gerekir. Değerleri, aile bağlarını, dayanışmayı çocuklarımıza öğretmezsek sadece geçmişe dayanarak ‘Bizim ailemiz güçlü.’ dememiz yeterli olmayacak. O zaman başımızı dik tutamayız.” ifadelerini kullandı. 

“Çözümün en merkezinde empati eğitimi yer almalı”

Narsistlerin aile yapısını zayıflattığını dile getiren Tarhan; “Aile içindeki sorunları hep dış etkenlere bağlıyoruz ama asıl mesele içeriden başlıyor. Toplumda egosu şişmiş, her şeyin merkezine kendini koyan insanlar çoğaldıkça aile yapısı da zayıflıyor. Çünkü narsistik bireylerin en büyük eksikliği empati yoksunluğu. Bu nedenle çözümün en merkezinde empati eğitimi yer almalı. Empati eğitimi, kişinin başkalarının duygularını ve ihtiyaçlarını fark etmesini sağlar. Bu da zamanla duygusal okuryazarlığın gelişmesine katkı sunuyor. Aile içinde en çok ihtiyaç duyulan şey de empatidir. Tüm kötülükleri bir odaya koyun kapısını empati yoksunluğu açar. Empati yoksunu biri merhametsizdir, bencildir, çıkarcıdır. Böyle insanların çoğalması toplumda yıkıcı davranışları ve kötülüğü artırır. Bir diğer önemli konu da aile içi demokrasi. Ailede eleştirilebilir bir ortamın olması gerekir. Özgürlük, katılımcılık, çoğulculuk bunlar sadece toplumsal kavramlar değil ailenin de temel dinamikleri arasında yer almalı. Empati ve demokratik iletişim, ailenin hem bağlarını güçlendiren hem de bireyleri sağlıklı şekilde yetiştiren temel unsurlardır.” şeklinde konuştu. 

“Toplumumuzda da hala güçlü aile bağları var!”

Ailede hakkaniyet ve adaletin önemli olduğunu söyleyen Tarhan; “Demokrasi ailede başlar. Eğer aile içinde uygulayabilirsek bireylerde adalet duygusu gelişir. Bu da hayatın her alanına yansır. Hazreti Yusuf kıssası çoğunlukla Hazreti Yusuf açısından okunur. Oysa Hazreti Yakup açısından bakarsak, Yusuf'u çok sevdiği için diğer kardeşlerde bir kıskançlık oluşuyor ve bu Yusuf’un kuyuya atılmasıyla sonuçlanıyor. Burada sevgi adaletsizliği var. Bu da bize gösteriyor ki ailede sevgi adaleti son derece önemli. Çünkü adaletin olduğu yerde güven, güvenin olduğu yerde huzur olur. Burada dikkat edilmesi gereken şey sadece eşitlik değil hakkaniyet ve adalettir. Kapitalizmin sunduğu eşitlik anlayışı çoğu zaman herkesin aynı koşullarda yoksul olması gibi bir tablo yaratır. Sosyalizmde de benzer durumlar görülebilir. Ancak insan doğasına daha uygun olan şey hakkaniyetli ve adil bir düzendir. Aile içinde bu değerleri yaşatabilirsek çocuklar sağlıklı bireyler olarak yetişir. Aileden kopmazlar, ilk fırsatta evi terk etmezler, hayata karşı daha dirençli olurlar. Bizim toplumumuzda da hala güçlü aile bağları var. Bazı köklerimiz kesilse bile hala ayakta durabiliyoruz. Bu yüzden karamsar olmaya gerek yok. Devlet politikaları da bu yönde gelişiyor ve destek veriliyor. Ben özellikle Boğaziçi Üniversitesi’ni, ‘Aile Üniversitesi’ gibi anlamlı bir kavramı hayata geçirdiği için tebrik ediyorum.” diyerek sözlerini sonlandırdı.