Öğretmen-öğrenci ilişkisi güvene dayalı olmalı!

Abone ol

google news logo
Giriş20 Kasım 2025

Sağlıklı bir öğretmen-öğrenci ilişkisinin karşılıklı anlayışa dayalı bir iletişimi ifade ettiğini belirten uzmanlar, güven, saygı, empati ve açık iletişimin bu ilişkinin en önemli özellikleri olduğunu söylüyor.

Her öğrencinin ihtiyaçlarının farklı olduğuna dikkat çeken Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Melek Gözde Luş, “Becerileri ve zorlandıkları alanlar, psikolojik dayanıklılıkları değişiklik gösterir.

Öğretmenlerin bunlara dikkat etmemesi ve iletişime özen göstermemesi; sadece sınıf düzeyinde değil, öğrencilerin bireysel olarak da duygusal, fiziksel ve sosyal gelişimlerinde aksamalar olacağı anlamına gelir.” dedi. Olumlu bir ilişkinin, öğrencilerin sorumluluk duygusunu geliştirdiğini, problem çözme becerilerini artırdığını ve akademik başarılarını desteklediğini vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Melek Gözde Luş, sınırların, öğrencilerin yaşına ve gelişim düzeyine uygun olarak belirlenmesi ve açık şekilde ifade edilmesi gerektiğini aktardı.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Melek Gözde Luş, sağlıklı bir öğretmen-öğrenci ilişkisi kurmanın önemi, sınırların belirlenmesi ve bireysel ihtiyaçlara dikkat edilmesinin öğrencilerin gelişimi üzerindeki etkileri hakkında bilgi verdi.

Öğretmen-öğrenci ilişkisi, güven, saygı, empati ve açık iletişime dayalı olmalı!

Öğretmen-öğrenci ilişkisinin, öğretmenler ile öğrencileri arasında onları motive eden, kişisel olarak büyümelerine yardımcı olan, öğretmenlerin neredeyse bir rol model olarak kabul edildiği karşılıklı anlayış ve güvene dayalı bir iletişimi ifade ettiğini aktaran Dr. Öğr. Üyesi Melek Gözde Luş, “Bu ilişki hem öğrenme ortamını olumlu etkilemeli, hem de öğrencilere güvenlik duygusu vermeli. Güven, saygı, empati ve açık iletişim bu ilişkinin en önemli özellikleridir.” dedi. 

Öğretmenlerin, öğrenciler ahlaki, etik ve hatta sosyal açıdan gelişmeleri için motive ettiklerini dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Luş, “Bu gelişim, öğrencilerde sorumluluk duygusunu besleyerek akademik açıdan daha pozitif bir gelişim göstermelerini sağlar. Olumlu sınıf ortamı oluşturarak akademik açıdan zorlanan öğrencilerin bu zorluklarını ifade etmeleri için olumlu koşullar yaratır, sınıf içinde daha aktif ve katılımcı olmalarına yardımcı olur. Hem de bu öğrencilere yardımcı olarak bireyin başarılı olma duygusunu hissetmesini sağlar. Doğal olarak öğrencilerin akademik başarıları da olumlu yönde artar.” şeklinde konuştu. 

Öğretmenlerin bireysel ihtiyaçlara dikkat etmemesi, öğrencilerin gelişimini olumsuz etkiler!

Her öğrencinin ihtiyaçlarının farklı olduğunu hatırlatan Dr. Öğr. Üyesi Melek Gözde Luş, “Becerileri ve zorlandıkları alanlar, psikolojik dayanıklılıkları değişiklik gösterir. Öğretmenlerin bunlara dikkat etmemesi ve iletişime özen göstermemesi; sadece sınıf düzeyinde değil, öğrencilerin bireysel olarak da duygusal, fiziksel ve sosyal gelişimlerinde aksamalar olacağı anlamına gelir.” dedi.

Öğretmen-öğrenci ilişkisinin olumsuz olması durumunda, öğrencilerin tavırlarını ve performanslarını düzeltmek için zamanında ve yapıcı geri bildirimlerden de mahrum kalacağına vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Luş, şöyle devam etti:

“Çocuğun davranışını anlamadan, sabırsızca hareket eden bir öğretmen çocukta kaygı problemleri oluşmasına neden olabilir; ya da öğrencinin hangi alanlarda yeteneği olduğunu keşfedemeyebilir. Kendilerine güvenli birer yetişkin olmaları zorlaşabilir. Daha iyi davranışlar için onları etkili bir şekilde yönlendiremeyen öğretmen, disiplin konusunda da başarı sağlayamayabilir. Bu da özellikle davranış problemleri olan çocukların bu sorunu devam ettirmelerine neden olabilir.”

Öğretmen ve öğrenci arasındaki sınır, öğrencilerin yaşına ve gelişim düzeyine göre belirlemeli!

Sağlıklı bir ilişki için öğretmen ve öğrenci arasındaki sınırların nasıl belirlenmesi gerektiğine değinen Dr. Öğr. Üyesi Melek Gözde Luş, “Sınırları öğrencilerin yaşına ve gelişim düzeyine göre, onunla konuşarak, duygu ve düşüncelerini ifade etmesine izin vererek belirlemek gerekir.” dedi.

Yargılama ve önyargı olmaksızın düzenli ve açık bir iletişim sürdürmek gerektiğinin altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Luş, sözlerini şöyle tamamladı:

“Öğrencilerin fikir ve endişelerini paylaşabilecekleri etkileşimli etkinlikler, tartışmalar düzenlemek bunun için iyi bir örnek olabilir. Öğrencilere sorumluluk duygusu ve ekip çalışmasını öğreten işbirlikçi yaklaşım da oldukça faydalıdır. Bu şekilde öğrenciler eylemlerinin ve öğrenmelerinin sorumluluğunu üstlenirler; bu da problem çözme becerilerini geliştirir. Sınır, bunlara dikkat ederek açık bir şekilde öğrenciye ifade edilebilir. Sonrasında, ceza olmayan, yeni bir davranış önererek seçenek sunulabilir. İstenilen davranışı uygulayabilmesi için uygun ortamlar oluşturarak fırsat verilebilir. Öğrenci çabası için takdir edilebilir. Buna rağmen öğrenci olumsuz davranışını sürdürmeye devam ediyorsa yaptığı davranışın sorumluluğunu üstlenmesi sağlanabilir.”