Tarhan: “Kapitalizm, çaresizliğini gizlemek için iyimserlik satıyor”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Bursa Teknik Üniversitesi tarafından düzenlenen BTÜ Konuşmalarına katıldı. “Yapay Zeka, Sosyal Medya ve Bağımlılık Döngüsü” başlığında Bursalılarla söyleşen Tarhan, yapay zekanın hem fırsat hem tehdit boyutuna dikkat çekti, doğru ve bilinçli kullanımının önemini vurguladı. Gençlerin dijital dünya ile ilişkilerinde ebeveyn gözetiminin gerekliliğine değinen Tarhan, çocuklara uygun algoritmaların geliştirilmesi ve dijital detoksun öneminin de altını çizdi. Tarhan öte yandan kapitalizmin kendi çaresizliğini gizlemek için iyimserlik sattığını da sözlerine ekledi.

BTÜ Turkuaz Salonda gerçekleşen programa, Bursa Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Naci Çağlar, üniversitenin akademik ve idari kadrosuyla öğrenciler katıldı.

“Yapay zekayı yasaklamayı yasakladık”
Yapay zekanın bilinçli bir varlık olmadığını dile getiren Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Matbaanın bulunması nasıl insanlık tarihinde büyük bir etki yaptıysa, yapay zeka da benzer bir dönüşüm oluşturuyor. Hatta bunu Endüstri 4.0’ın başlangıcı gibi düşünebiliriz. Üniversitede bu konuyu çok konuştuk, yapay zekayı yasaklamayı yasakladık. Çünkü ‘Öğrenciler her şeyi yapay zekaya yaptırır.’ diye endişelenenler oluyor, rahatsızlık duyuyorlar. Oysa yapay zeka bilinçli bir varlık değil. Zeki olması da şart değil önemli olan bilinçli olmaması. İnsan daha çok şey biliyor, daha hızlı karar verebiliyor. Yapay zeka ise insan gibi bakıp soru üreten, yeni bilgi üreten bilinçli bir varlık değil. Karşısındaki insanın ne düşüneceğini, ne yapacağını öngöremez. Eğer sen yapay zekayı lider konumuna koyarsan o seni yönlendirmeye başlar. Fakat sen kendi amacını belirleyip o amaca yönelik şekilde yapay zekadan faydalanırsan, yapay zeka sana hizmet eder. Bu nedenle yapay zeka ile ilişkide amaç bizde olmalı. Biz doğru kullanım alanını belirlersek yapay zeka işimizi müthiş kolaylaştırır.” diyerek sözlerine başladı.

“Hem tehdit hem fırsat…”
Yapay zekanın hangi amaçla kullanılırsa ona hizmet edeceğini belirten Tarhan; “Yapay zeka şu anda dijital bir platform olarak hem tehdit boyutu hem de fırsat boyutu taşıyor. Bizim onu kullanma biçimimize göre fırsata dönüşebilecek çok büyük imkanlar var. Ancak bilinçli olanla bilinçsiz olanı ayırt etmek gerekiyor. Kendini bilmeyen, henüz gelişim dönemindeki gençler için yapay zeka büyük bir tehlike oluşturabilir. Özellikle ergenlik döneminde bu risk daha da artar. Bu yüzden eğer çocuk yapay zekayla ilgileniyorsa ebeveyn gözetiminde ve güvenli bir şekilde ilgilenmesi doğru olur. Çünkü teknolojinin kendisi bizatihi tarafsızdır. Hangi amaçla kullanılırsa o yönde hizmet eder. Yapay zeka da aynı şekilde faydalı bir hediye olabilir ama kötü amaçlarla kullanılırsa farklı ve olumsuz sonuçlar oluşturabilir. Yapay zekayı doğru ve bilinçli şekilde kullanmak bu nedenle çok önemli.” ifadelerini kullandı.

Kaliforniya sendromu medeniyet sendromu oldu…
Haz odaklı yaşam felsefesinin yayıldığının altını çizen Tarhan; “Kaliforniya sendromu küreselleştiği için buna medeniyet sendromu demek lazım. Bunun dört temel özelliği var. Birincisi hedonizm yani haz odaklı yaşam felsefesi. İnsanlar yaşam amacı olarak haz peşinde koşmayı öğreniyor. Ego ideali haline geliyor. İkincisi hazcılığı ilke edinen kişi egosantrik oluyor ben merkezli bir yapıya bürünüyor. Kendi çıkarına uygunsa iyi, çıkarına uygun değilse kötü olarak değerlendiriyor. Yani değer ölçüsü çıkar ve haz haline gelmiş. Üçüncüsü ise yalnızlık. Birleşmiş Milletler insanlığı gelecekte bekleyen üç büyük tehlikeyi belirtiyor. Birincisi gelir eşitsizliği ikincisi iklim değişikliği üçüncüsü yalnızlık. Biz bunun farkında değiliz belki ama Batı dünyası yalnızlığın etkilerini çok net görüyor.” şeklinde konuştu.
Kendini gerçekleştirme değil kendini aşma…
Çoklu zeka kuramından bahseden Tarhan; “Gardner çoklu zeka kuramının kurucusu. Çoklu zeka kuramında 6 erdem ve 24 değer tanımlanır. Karakter güçleri ölçeği vardır. Hatta bunun web üzerinde bir ölçüm aracı da bulunuyor biz Türkiye’de de kullanıyoruz. Kişi bu karakter güçleri envanterini doldurduğunda adalet, paylaşımcılık, kendini aşma gibi değerlerin hepsi ortaya çıkıyor. Bu değerler aslında Maslow’un hepimizin bildiği psikososyal ihtiyaçlar hiyerarşisiyle de bağlantılı. Maslow’un teorisinde hiyerarşinin en tepesinde kendini gerçekleştirme olduğu bilinir. Fakat sonradan Maslow ve arkadaşları bunu değiştirmiş. Bu değişiklik 2017’de yayınlandı. En üstte artık kendini gerçekleştirme değil self-transcendence yani kendini aşma yer alıyor. Kendini aşmayı koyuyorlar. Spiritüel ihtiyaçlar, başkalarına yardım etme gibi değerler psikososyal ihtiyaçlar hiyerarşisinin en tepesine alınmış durumda.” dedi.
“İnsanın olumsuzlukları düzeltme yetisi elinden alınıyor”
Kapitalizmin kendi çaresizliğini gizlemek için iyimserlik sattığına dikkat çeken Tarhan; “Ruh bilgeliğini almışlar, sistematize etmişler, döneme göre geliştirmişler ve bize anlatıyorlar ama referans vermiyorlar. Aslında baktığınızda tamamen Anadolu irfanı. İnsanlığa hizmet etsin de kim olursa olsun, önemli olan budur. Hırvatistanlı bir filozof var Zizek. Çok ilginç düşünceleri olan biri. Mindfulness için ‘Kapitalizmin yeni tuzağı.’ diyor. Kapitalizm kendi çaresizliğini gizlemek için şimdi iyimserlik satıyor. ‘Herkes iyimser olsun, boş verin.’ diyerek mindfulnessı bu şekilde programlıyor kapitalist sistem. Bu da insanın olumsuzlukları düzeltme yetisini elinden alıyor. ‘Üstünü örterek kitleleri uyuşturmak için kullanmaya başladı.’ diyor. Buna zalim iyimserlik deniyor.” ifadelerini kullandı.
Bir negatif düşünce aklına geldiğinde üç tane pozitif şey düşün!
Beynin çalışma sistemiyle ilgili yeni keşiflerden bahseden Tarhan; “Nörobilimde yeni bir keşif var. Biz de 5-6 aydır bunu takip ediyoruz. Beynin çalışma sistemiyle ilgili. Beyinde salience network var yani önemlilik ağı. Bir de beynin ortasında default mode network bulunuyor buna anlam ağı deniyor. Beynimiz otomatik vitesteyken bu anlam ağı çalışır. Default mode network, beynin ilk çalışan ağlarından biridir. Bu network bir senaryo yazar, geçmişi tarar, gelecekle ilgili tahmin yapar ve bugün için karar verir. Bunu yaparken de önemlilik ağı devrededir. Bir kişiye ‘Pembe fili düşünme.’ dendiğinde nasıl pembe fili düşünmeye başlıyorsa, beynine herhangi bir negatif konuda komut verdiğinde de aynı şey olur. Beyin ‘Bu kişi bu konuya önem veriyor.’ diye yorumlar ve hemen o konuyu öne çıkarır, sürekli negatif ögeleri getirir. Bu durumda beyin onu ödül gibi algılar. ‘Bu çok önemli.’ diyerek dopamin salgılar. Kişi de o düşünceyle savaşmaktan haz almaya başlar ve bu haz hastalığı daha da artırır. Pozitif psikoterapi ise şöyle diyor, ‘Bir tane negatif düşünce aklına geldiğinde yerine üç tane pozitif şey düşün, bunu kendine ödev yap. Hatta şükran günlüğü tut, bugün sahip olduğun üç güzel şeyi yaz. Her gün yaz, bir hafta sonra dönüp bak.’ Bunu yaptığında beyin pozitif odaklı çalışmaya başlıyor. Terapinin nörobilimde temeli çok sağlam.” şeklinde konuştu.
“Yapay zeka bilgi sahibi olmayan insanlara ciddi zararlar verebilir”
Yapay zekanın doğru yerde ve doğru amaçla kullanılması gerektiğini belirten Tarhan; “Yapay zeka, bilgi sahibi olmayan insanlara ciddi zararlar verebilir. Kesinlikle terapist olamaz, yapay zekadan terapist çıkmaz ama terapistin işini kolaylaştırır. Örneğin 10 seansta çözülecek bir terapi sürecini 5 seansa indirebilir. Röntgen gibi düşünün. Bilgileri toplar, analiz eder ve size bir bilgi sunar. Siz de bunu doğru kullanırsanız daha az hata yaparsınız. İlaç tedavisinde de durum benzer. Şu anda birçok tedavi kılavuzu ve program var. Yapay zekaya soruyoruz, ‘Bu kişilik testine göre hangi seçenekleri düşünelim?’ diye… Bizim aklımıza gelmeyen seçenekleri karşımıza çıkarıyor. Bu aslında iyi bir şey. Terapide de aynı durum geçerli. Bir insan yapay zekaya terapist gibi davranır, onun her dediğini sorgulamadan kabul ederse psikoz gelişebilir. Nitekim yapay zekayla konuşarak intihar eden vakalar var, psikoz yaşayanlar var. Yapay zeka daha çok yeni bir teknoloji. Nasıl bir kimyasal silah yerinde kullanılmadığında hastalığı yok etmek yerine insanı yok ederse yapay zeka da yanlış kullanılırsa zararlı olur. Doğru yerde ve doğru amaçla kullanmak çok önemli.” dedi.
“Yaş gruplarına uygun algoritmaların geliştirilmesi şart”
Dijital detoksun alışkanlık haline getirilmesi gerektiğini belirten Tarhan; “Algoritmaların çocuklara yönelik yeniden yazılması gerekiyor. Yaş gruplarına uygun algoritmaların geliştirilmesi şart. Bu durumun kültürel bir hale gelmesi lazım yani rastgele, özensiz olmamalı. Belki 5-10 yıl sonra sistemler düzelecek ama bir nesil kaybolabilir. Bu yüzden bireysel olarak mutlaka kendi tedbirimizi almamız gerekiyor. Önce kendimize sonra çocuklarımıza ve yakınlarımıza dikkat etmeliyiz. Kendimizi ve çocuklarımızı toplumdan tamamen izole edemeyiz ama evde herkesin telefonu, bilgisayarı, tableti sürekli açıksa aile içi iletişim sıfıra inmişse ve herkes sadece dijital ortamda yaşıyorsa, o çocukların dijital dünyanın kurbanı olma ihtimali çok yüksek. Bu nedenle haftada bir gün ya da en azından yarım gün dijital detoks yapmak çok faydalı olur. Aile içinde herkes telefonunu kapatsın. Bir gün olmazsa yarım gün, o da olmazsa bir saat bile olur. Telefonlar bir kenara konulsun, insanlar oturup konuşsun, sohbet etsin, birlikte bir şeyler yapsın. Dijital detoksu alışkanlık haline getirenlerde çok ciddi faydalar görülüyor.” ifadelerini kullandı.
“Sevginin ve kurallı bir ortamın olduğu yerde güven oluşur”
Kurallı bir ortam varsa dijital dünyadan korkulmaması gerektiğini belirten Tarhan; “Sevginin ve kurallı bir ortamın olduğu yerde güven oluşur. Yani anne, ‘Sevgi veriyorum.’ diyor ama sevgisiz, dengesiz bir sevgi oluyor. Bu da işe yaramıyor. En çok sıkıntıyı tutarsız disiplinlerde görüyoruz. Sevgi var ama disiplin tutarsız anne farklı, baba farklı… Sabah başka akşam başka. O yüzden tutarlılık çok önemli. Kurallı ortam güven oluşturur. Bir ailede kuralların net olması gerekir. Mesela okul başlarken çocukla birlikte kurallar belirlenir. ‘Şu saatte okuldasın, okuldan geldikten sonra iki saat serbest zaman. Ondan sonra ders başlıyor.’ Günü planlarız çocukla. Buna anne de uyar çocuk da uyar. Anne bir dakika erken, ‘Hadi ders çalış.’ dese, çocuk ‘Daha bir dakikam var.’ der. Bu netlik iyidir. Çocuk bunu öğrendiği zaman annenin ‘Hadi ders çalış.’ demesine gerek kalmaz. Kurallı bir ortamda çocuk yetiştirilirse güvenli olur. O zaman yapay zeka ve dijital dünya konusunda da korkmanıza gerek yok.” diyerek sözlerini sonlandırdı.


Prof. Dr. Tarhan’a plaket takdim edildi
Söyleşinin ardından Bursa Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Naci Çağlar, Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a plaket takdim etti.
Yoğun ilgi gören program toplu fotoğraf çekimi ile sona erdi.


- En son haberler
- Süper Determinizm, Yaratılışı Kanıtlıyor mu?21 Kasım 2025
- İşletmelerin sorumluluklarını görmezden gelme lüksü yok!21 Kasım 2025
- Üsküdar Üniversitesi, THE Disiplinlerarası Bilim sıralamasında21 Kasım 2025
- 9 öğrenci projesi UNİDES Programı kapsamında hibe kazandı21 Kasım 2025
- Tarhan: “Kapitalizm, çaresizliğini gizlemek için iyimserlik satıyor”21 Kasım 2025
- Öğretmen-öğrenci ilişkisi güvene dayalı olmalı!20 Kasım 2025
- Yeme bozukluklarında erken müdahale şart!20 Kasım 2025
- Halka açık çevrimiçi seminerler dizisi başladı!20 Kasım 2025
- Uzmanı sağlıklı yaşlanmanın altın kurallarını açıkladı!19 Kasım 2025
- Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kanser virüsü gibi yayılan ‘O Bağımlılığa’ dikkat çekti…19 Kasım 2025
