Görünüyorsan o halde varsın!

Abone ol

google news logo
Giriş11 Şubat 2025

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, TVNET Haber Merkezinin canlı yayın konuğu oldu. Tarhan, “Sosyal Medyanın 16 Yaş Altına Yasaklanması” konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sosyal medyanın bireyleri olumsuz etkilediğine şahitlik ettiğini söyleyen Tarhan, ekran maruziyetinin çok yüksek olduğu çocuklarda okul reddi olduğunu dile getirdi. Sosyal medyanın olumsuz etkilerinin en çok çatışmalı iletişimin olduğu ailelerde görüldüğünü vurgulayan Tarhan, aile bağları zayıfla riskin arttığını söyledi. Öte yandan Tarhan, ‘Düşünüyorum o halde varım yerine görünüyorum o halde varım.’ algısı oluştuğuna da dikkat çekti. 

“Ekran maruziyeti, okul reddine kadar gidiyor”

Sosyal medyanın olumsuz etkilerine değinen Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Biz meslek pratiğimizde sosyal medyanın bireyleri olumsuz etkilediğine çok şahit oluyoruz. Çocuk psikiyatri vakalarının hemen hemen yarısında sosyal medyanın oluşturduğu ekran maruziyeti çok yüksek çıkıyor. Ekran maruziyeti çok yüksek olan çocuklar okul reddine kadar gidiyor. Özellikle mağdur ve kurban oluyorlar. Sosyal medyanın olumsuz etkileri çatışmalı iletişimin olduğu, aile bağlarının zayıf olduğu, parçalanmış ailelerin çocuklarında görülüyor. Bu çocuklar sosyal medyada nerede duracağını, sınırlarını bilmiyor. 0-6 yaş arasındaki çocuklarda soyut düşünce becerisi gelişmemiştir. O dönemde anne babanın sosyal sınırları öğretmesi gerekiyor. 6 yaş ile 13 yaş arası da diğer bir grup. Bu grup üç şeyi örnek alıyor. Birincisi anneyi ikincisi babayı üçüncüsü de anne babanın ilişkisi. Evde ilişkiler sosyal medya üzerinden dönüyorsa çocuklar sosyal medyaya açık hale geliyor.” diyerek sözlerine başladı.

Aile bağları zayıfsa risk yükseliyor…

Sosyal normların çocuklara öğretilmesi gerektiğinin altını çizen Tarhan; “Gençler iyi kötü, doğru yanlış ayrımını bilemediği için ergenlik döneminde, ‘Ben kimim, nereye yönelmeliyim, niçin?’ sorularını sorar. Bu soruları sorarken bir yandan da referans noktası olması lazım. Bir ailenin referans grup olması gerekiyor. Yani ailenin birbirlerine dayanak, referans olan birbirlerini iyi etkileyen grup olması gerekiyor. Sosyal alan olarak ailede buna daha çok ihtiyaç var. Aile bu konuda iyi bir örnek olmuyorsa çocuklar ilk kurbanlar olarak gözümüzün önünde ve şu anda bir nesli kaybediyoruz. Bu çok ciddi bir durum. Bazı aileler bunu çok güzel yapıyorlar. Çocuğu sosyal medyada yanlışlarından koruyorlar ama belli bir amaç için kullandırabiliyorlar. Aile bağları zayıfsa risk yükseliyor. Şu anda sosyal medyanın çok öne çıkardığı bir şey daha var. ‘Düşünüyorum o halde varım yerine görünüyorum o halde varım.’ algısı oluştu. Görünür olmayı yaşam amacı gibi gören modern bir öğreti var. Hollywood odaklı bir öğreti var. Burada birincil derecede etkilenenler ergenlik dönemindeki gençler oluyor. Sosyal normları öğrenemiyorlar. Sosyal normlar genetik değildir sonradan öğrenilir. Çocuk bunu öğrenemediğinde sosyal sınırlarını bilemediği için rahatlıkla hata yapabiliyor.” ifadelerini kullandı.

“Aile içerisinde detoks yapılmasını öneriyoruz”

Sadece sosyal medya platformlarında önlem almanın yetmeyeceğine vurgu yapan Tarhan; “Bazen çocuklar anne babayı denerler. Baba eve geldiğinde hemen telefonunu alıp odasına çekiliyorsa, anne de aynı şekilde davranıyorsa çocuk da bu şekilde davranıyor. Biz bunun için aile içerisinde detoks yapılmasını öneriyoruz. Yani ailede telefonların kapatıldığı ortak bir sohbet paylaşımlarının yapılmasını öneriyoruz. Bunlar yapılırsa çocukların olumsuz etkilenmesi azalıyor. Bu konuda devletin liderliği çok önemli. Yani anne babanın işini kolaylaştırıyor bu. Çünkü bütün dünyada Çin’den tutun Amerika’ya kadar 13-14 yaş altına çok kısıtlamalar getirilmiş. Yani bu kısıtlamalar sosyal medya kısıtlamasının dışında akıllı telefonlara da özel yazılımlar yükleme şeklinde de kontroller sağlanabiliyor. İki yönünde ele alınması gerekiyor. Sadece sosyal medya platformlarda önlem almak yetmiyor. Burada aileler özel yazılımlarla çocuklarını belli bir yaşa kadar takip edebilmeli. Onlarla sözleşme yaparak bu konuda birlikte hareket edebilmeleri sağlanabilmeli…” diyerek sözlerine devam etti. 

“Ego ideali olan bir genç sosyal medyayı hedefe yönelik kullanır”

Özgürlük ve sorumluluk arasındaki dengeye vurgu yapan Tarhan; “Şu anda gençler, ‘Ben özgürüm, böyle olmak istiyorum.’ diyor. Sen özgürsün ama aynı zamanda sorumlusun da. Sorumsuz bir özgürlük yok. Olsa hoş olurdu ama sosyal medya enteresan bir yer. Çok kolay, elverişli, ucuz ve evin konfor alanından çıkmadan, evin güvenli alanından çıkmadan insana çok güvensiz işler yaptırıyor. Yani çocuklar için sanal değil aslında. Çocuğun hayatında travmatize edici etkisi var. Anne baba kendini kontrol edemiyorsa çocuk nasıl kontrol edecek? Biz böyle durumlarda amaçlı kullanımı öneriyoruz. Ego ideali olan bir genç sosyal medyayı hedefe yönelik kullanır. Sosyal medyanın zevk tuzaklarına düşmemeyi başarabilir.” şeklinde konuştu. 

Korkutarak yasaklayamazsınız…

Çocuklara ekranı yasaklamak yerine gerekçeleriyle birlikte hayır denmesi gerektiğinin altını çizen Tarhan; “Yasaklamayı gerekçeleriyle birlikte söylemek gerekiyor. ‘Şu anda bu senin hoşuna gitmiyor olabilir. Bazı zevk alanlarını kaldırıyor, zorlaştırıyor ama orta uzun vadede bu sana çok şey kazandıracak.’ demek gerekir. Yani yasak gibi düşünmek değil de ilerideki bir avantaj için bunu yapmak. Bu şekilde yaklaşmak daha etkili bir ikna yöntemidir. Korkutarak yasaklayamazsınız.” dedi.

Sen diliyle değil ben diliyle konuşmak…

Çocuklarla iletişimde ben dilinin önemini vurgulayan Tarhan; “Anne baba ikna edici dille, gerekçelerle anlattığı zaman çocuk o anda karşı çıksa bile daha sonra kabul eder. Çocukların üzerindeki en büyük güç yumuşak güçtür. En büyük yumuşak güç ise sevgi adaletidir. Çocuklara fiziksel gücümüzle değil yumuşak gücümüzle sevgiyi, adaletli bir şekilde anlatmamız gerekir. Onlara büyük insan gibi davranıp büyük insan davranışı beklememek gerekiyor. Hata yapma hakkı tanıyacağız. Bazı hatalar öğretici hatalar oluyor. Çocuğun hatasını affederken bile sen diliyle değil ben diliyle konuşmak lazım. ‘Ne biçim çocuksun, niye böyle yaptın?’ diyerek sen diliyle yaklaşmak yerine, ‘Ben senin yerinde olsam böyle yapardım.’ tarzında yaklaşıldığı zaman karşı taraf kendi kötü hissetmez ve kabullenildiğini, değer verildiğini anlar. Böylelikle daha kolay ikna olur.” diyerek sözlerini sonlandırdı. 

Videoyu izlemek için